Yeni bir güne, yeni bir yazıyla merhaba!

Yazdığımız her şey hakikat olsun diyelim ve söze başlayalım.

1970’li yılların sonu… Soğuk Savaş atmosferinin ortasında, Ortadoğu yeniden şekillenirken Türkiye’nin doğusunda sessiz bir mayalanma başlıyordu. Aynı dönemde Türkiye’yi uluslararası alanda hedef alan başka bir yapı daha vardı: ASALA.

Diplomatlara yönelik saldırılarla ses getiren bu Ermeni terör örgütü, diaspora desteğiyle var olmaya çalıştı; ancak Ermeni halkı ne içeride ne dışarıda ASALA’ya kitlesel bir sahiplenme göstermedi. Bu da onun ömrünü kısa tuttu. Ancak boşluk uzun süre boş kalmadı.

1980 darbesiyle birlikte toplumsal denetimin arttığı, siyasi alanın kapatıldığı bir dönemde bu kez PKK sahneye çıktı. Kimlik temelli talepleri araçsallaştıran, bölgedeki temsil boşluklarını kullanan ve dış istihbaratın da zemin hazırladığı bu yapı, yalnızca silahla değil; algıyla, söylemle ve stratejiyle var oldu.

PKK’nın tarihsel serüveni sadece bir terör örgütünün değil; aynı zamanda bölgesel stratejilerin, vekâlet savaşlarının ve içeride çözülememiş siyasal-sosyal sorunların da hikâyesidir. Askerî başarılar kadar iletişim stratejileriyle, söylem mühendisliğiyle, zaman zaman uluslararası hukuk kılıfı altında kendine alan açmayı başardı.

Ancak zaman içinde yalnızlaştı.

Toplumun desteği azaldı. Bölge halkı, bu yapının kendisine hizmet etmediğini gördü. Ve belki de en önemlisi, Diyarbakır Anneleri gibi sembol hareketlerle toplumun vicdanı örgütün karşısında konumlandı.

PKK, kurulduğu zeminden koptu. Elinde yalnızca el değiştirmiş bir ideoloji ve dağılmış bir kadro kaldı.

Zamanlama: Tesadüf mü, Taktik mi?

Mayıs ayının ilk haftasında alınan ancak 13 Mayıs’ta açıklanan fesih kararı dikkatle incelenmeyi hak ediyor. Zira 14 Mayıs’ta Türkiye Cumhurbaşkanı’nın ABD Başkanı, Suriye Cumhurbaşkanı ve Suudi Veliaht Prens ile çevrim içi toplantı yapması; hemen ardından 15 Mayıs’ta Zelenski’nin Türkiye’ye gelişi ve 16 Mayıs’ta Avrupa Siyasi Topluluğu Zirvesi’nin başlaması, bu kararın zamanlamasına dair soru işaretlerini artırıyor.

Bütün bu yoğun diplomatik trafik, Türkiye’nin bölgesel ve küresel denklemdeki pozisyonunu yeniden güçlendirme hamlesi olarak okunabilir. Bu ortamda açıklanan bir “çekiliyoruz” mesajı, yalnızca iç kamuoyuna değil; aynı zamanda dış muhataplara da verilmiş stratejik bir işaret niteliği taşıyor olabilir.

Ancak burada asıl mesele, açıklanan metinden çok, açıklanmayan niyetlerde gizli. PKK’nın fesih ilanı bir sona işaret ediyor olabilir; ama bu son, bir yapının tamamen tasfiye edilmesi mi, yoksa başka bir formda yeniden yapılandırılması mı sorusunu beraberinde getiriyor.

Çünkü tarih bize gösterdi ki; terör örgütleri yalnızca kaybettikleri için değil, yeniden konumlanmak için de sahneden çekildiklerini ilan ederler. ASALA’dan PKK’ya geçiş bu topraklarda hâlâ taze bir örnek olarak dururken, bugün yaşananları sadece bir kapanış değil, bir geçiş anı olarak okumak daha gerçekçi olur.

Suskunluk Her Zaman Barışa İşaret Etmez

Silahların susması kuşkusuz önemlidir. Ancak sessizliğin içeriği her zaman barış olmayabilir. Zira sessizlik bazen hazırlığın, bazen yeniden yapılanmanın, bazen de bir oyun planının sessiz haritasıdır.

Türkiye’nin bu süreçte hem askerî hem diplomatik anlamda gösterdiği kararlılık, örgütü sahneden inmeye zorlamış olabilir. Ama “çekilme” kelimesi ne yazık ki bu coğrafyada hiçbir zaman mutlak bir anlama sahip olmamıştır.

Bu nedenle önümüzdeki dönem, dikkatle izlenmesi gereken bir dönemdir. İsmi farklı, yöntemi değişmiş, gündemi güncellenmiş bir yapı ihtimali hâlâ masadadır. Şimdi mesele, eski sorunları yeni yüzlerle karşımıza çıkarmaya çalışan her türlü yapılanmaya karşı stratejik sabrı elden bırakmadan yol almak.

Çünkü bazı fesihler sadece perdeyi indirir; yeni bir oyun başlamadan önce.

Sonuç: Tarih, Hatırlamayanlara Tekrarlar

PKK’nın feshi bir son olabilir. Ama bu son, geçmişin tanıdık başlangıçlarını çağrıştırıyorsa dikkatli olmak gerekir. Türkiye bugün her zamankinden daha uyanık, daha bütüncül ve daha stratejik bir çizgide ilerlemek zorunda.

Çünkü bu coğrafyada barış sadece iyi niyetle değil; net hafıza ve güçlü stratejiyle korunur.

Ekonomist

Sinem ÖZKAN